SİYASAL BİLİMLER FAKÜLTESİ

Haberler

GAÜ'DEN

GAÜ AKADEMİSYENİ DR. AKYAR, TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİNİN SON DURUMUNU VE GELECEĞİNİ DEĞERLENDİRDİ

GAÜ AKADEMİSYENİ DR. AKYAR, TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİNİN SON DURUMUNU VE GELECEĞİNİ DEĞERLENDİRDİ

Girne Ameirkan Üniversitesi (GAÜ) Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi ve GAÜ Güvenlik Araştırmaları Direktörü Dr. M. Sadık AKYAR,  Barış Pınarı Harekatı’nın başlaması ile birlikte, Türkiye ve ABD ilişkileri konusunda, gelinen son noktaları ve ileriye dönük senaryoları değerlendirdi.

ABD İle İlişkileri Tersten Okumak

Akyar yaptığı değerlendirmede, Barış Pınarı Harekatı’nın başlaması ile birlikte Türkiye-ABD ilişkilerinin irtifa kaybetmeye başladığını belirterek, özellikle Rusya ile imzalanan mutabakatın ardından, ABD temsilciler meclisinde; önce Türkiye’ye karşı yaptırımları içeren yasa tasarısı, daha sonra  sözde Ermeni soykırımını tanıyan yasa tasarısının kabul edildiğini söyledi. 

Dr. Akyar değerlendirmesinin devamında ise şunları söyledi;

“Özellikle yaptırımlar ile ilgili yasa tasarısında, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere savunma, Dışişleri ve Enerji bakanlığı ile ilgili yaptırımlar, CAATSA (Countering America’s Adversaries Through Sanctions Act- ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etmesi) yasasının tam olarak uygulanması, silah ambargoları ve Halkbank ile ilgili yaptırımları dahi gündeme getiren uzun bir listeyi içermektedir. Yasa tasarılarına baktığımızda Senato ve Başkan tarafından onaylanmadığı için henüz yürürlüğe girmemiştir. Ancak yürürlüğe girdiği takdirde, Türkiye için ekonomik ve politik olarak problem yaratabilecek konuları içermektedirler.

Bir an için ABD ve Türkiye ilişkilerini “Game Teorisi’ kapsamında, karşılıklı olarak gerginleşmesi ile ilgili bir beyin fırtınası yapalım. Söz konusu yasa tasarılarının (daha önce Başkan onayı bekleyen ve yeni hazırlanacaklar dahil), Kongre ve Senato’da onaylanarak Başkan Trump’ın önüne geldiğini, daha sonra Başkan’ın tasarıyı veto ettiğini, Kongrenin 3/2 çoğunlukta Başkan’ın vetosunu çürüttüğünü ve kanunların yasalaştığını farz ve kabul edelim.

Buna göre kanunda belirtilen yaptırımlar hayata geçtiğinde Türkiye’nin F-35 programından resmi olarak çıkartıldığını (şu ana kadar çıkartıldığı ile ilgili resmi bir bildirim kamuoyu ile paylaşılmamıştır), F-16, Sikorsky, Atak helikopterleri yedek parçaları (özellikle motor) ve bazı özel mühimmat ve füzelerin tedarikinin sonlandırıldığı, Halkbank ve özellikle döviz üzerinde yapılan spekülatif hareketlerle Türk ekonomisinin zarara uğratıldığını, Doğu Akdeniz’de  ABD’nin tamamen Rumların politikalarını desteklediğini varsayalım. Çünkü bu kanun tasarılarında geçen yaptırımların en kötü sonuçları bunlar olabilecektir. 

Bunun karşılığında Türkiye ise doğal olarak bir takım uygulamaları yürürlüğe koyarak, İncirlik ve Kürecik olmak üzere tüm ABD ve NATO tesislerini kapatabilecek, belki de  NATO’dan dahi ayrılması gündeme gelebilecektir. Çünkü Türkiye’nin müttefik olarak gördüğü ülkeler çeşitli yaptırımlarla Türkiye’ye zarar vermeye çalışmaktadırlar. 

Gelinen bu aşamada, bu yaptırımları hazırlayan ABD’li politikacılar ve onları destekleyen AB’li mevkidaşları kendilerine şu soruyu sormalılar. Türkiye ve ABD arasında yaşanan bu gerginlik ve politika değişikliklerinden kim karlı çıkabilir? Doğal olarak  Rusya böyle bir durumdan en karlı çıkacak ülkedir. Çünkü, Türkiye’yi batı kampından koparacak, Güney kanadını tamamen emniyet altına alacak ve hatta NATO’nun dahi dağılması söz konusu olabilecektir. Ayrıca Türkiye Rusya ile doğal olarak derin bir savunma sanayii ve askeri işbirliğine de girecektir.

Şu andaki mevcut durum da, benzer bir şekilde devam etmektedir. Rusya, Suriye krizinin uzaması ile Türkiye’yi kendisine yaklaştırmakta, ABD’den ise uzaklaştırmaktadır. ABD’nin bunu gözönünde bulundurması gerekirken, içi ve dış politik kaygılarla ihmal ettiği anlaşılmaktadır. 

Ayrıca bize göre ABD için Suriye, YPG’ye destek ve Türkiye ile ilişkilerinin kötüye gitmesi konuları, oltanın ucundaki zokadır. Görünen odur ki ABD bu zokayı yutmuştur. Çünkü Rusya, Suriye ve Uzak Doğu’da etkinliğini artırmış, savunma ve uzay sanayisini bir üst seviyeye çıkarmıştır. Çin ise ekonomisini iyice geliştirmiş, ABD ile ticaret savaşında kora kor mücadele etmekte, Savunma sanayisi ve Uzay teknolojisinde inanılmaz gelişmeler kaydetmiş, özellikle “Nadir Element” rezervi ile bu mücadeleyi daha da ileriye götürebilecek kapasiteye gelmiştir. Çin iki hafta önce ilk geniş gövdeli   yolcu uçağı, CR929’un beşinci test   uçuşunu gerçekleştirmiş, 05 Kasım’da ise “Bir Kuşak, Bir Yol” projesi kapsamında Çin’den kalkan bir trenin ilk olarak, İstanbul Boğazı’ndaki tüp geçidi kullanarak Avrupa’ya ulaşması öngörülmektedir.  Buna karşılık ABD ise yaklaşık altı ay önce uçuşlarını durdurduğu B-737 Max’ları hala uçuramamış, F-35 programındaki problemler ile boğuşmaktadır.
Sonuç olarak ABD kendisine ‘zoka’ olarak atılan Suriye, YPG’ye destek ve tarihi olarak en sıkı müttefiklerinden Türkiye ile ilişkilerini bozacağına, kendisinin küresel hegemonyasını sürdürecek konulara, Rusya ve Çin ile mücadelesine, havacılık ve uzay teknolojisinin geliştirilmesine odaklanması gerektiği düşünülmektedir.