SİYASAL BİLİMLER FAKÜLTESİ

Haberler

GAÜ'DEN

GAÜ AKADEMİSYENİ DR. AKYAR, BARIŞ PINARI HAREKATI İLE İLGİLİ, RUSYA İLE YAPILAN MUTABAKAT VE ÖTESİNİ DEĞERLENDİRDİ

GAÜ AKADEMİSYENİ DR. AKYAR, BARIŞ PINARI HAREKATI İLE İLGİLİ, RUSYA İLE YAPILAN MUTABAKAT VE ÖTESİNİ DEĞERLENDİRDİ

Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Siyasal Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Öğretim Görevlisi ve Uluslararası Güvenlik Araştırmaları Merkezi Direktörü Dr. Sadık Akyar, “Barış Pınarı Harekatı”nın 10’ncu gününde ABD ile imzalanan mutabakatta belirtilen 120 saatlik sürenin dolmasına saatler kala Türkiye ve Rusya Federasyonu arasında ayrı bir mutabakat imzalandığını belirterek, gündemi değerlendirdi.

Dr. Akyar yaptığı değerlendirmede, Rusya ile 22 Ekim’de imzalanan bu mutabakatta öne çıkan konular özetleyen Akyar, mutabakat bünyesinde,1998 tarihinde Türkiye ve Suriye arasında imzalanan Adana mutabakatının önemine vurgu yapıldığını, 23 Ekim saat 12:00’ den itibaren 150 saat içinde Rusya Askeri Polisi ve Suriye Sınır Birlikleri tarafından, Barış Pınarı Harekat bölgesi hariç, YPG unsurlarının ağır silahları ile birlikte, Suriye-Türkiye sınırından 30 km ileriye çıkarılmasının belirtildiğini söyledi.

Dr. Akyar açıklamasının devamında ise şunları söyledi;
“Bunun yanında Barış Pınarı Harekatı’nda Türkiye’nin geldiği mevcut pozisyon tanınmakta, Barış Pınarı Harekatı’nın her iki tarafında yaklaşık 10 km derinliğe kadar olan bölgede Türkiye ve Rusya tarafından ortak devriye faaliyetlerinde bulunacağı belirtilmektedir. Mutabakat dünyada geniş yankı bulmuş. Özellikle Türkiye’nin istediklerini aldığı yönünde algılanmıştır. Ancak mutabakatın hemen sonrasında Rus Savunma Bakanı’nın, ABD’nin de ısrarla desteklediği PKK’lı terörist Şahin Cilo (Mazlum Kobani) ile yaptığı video konferans görüşmesi şaşkınlık yaratmıştır.

Doğal olarak mutabakat ile ilgili olumlu ve olumsuz birçok görüş ortaya atılmıştır. Bize göre Rusya ile imzalanan mutabakatın olumlu yönleri şu şekilde sıralanabilir. Adana mutabakatı ön plana çıkmış hatta 10 km derinliğe kadar yapılacak devriye faaliyetleri ile bir nevi uygulanmasına dahil başlanmıştır.
Böylelikle Suriye ile dolaylı da olsa, temas için bir adım atılmıştır. Bu temasın geliştirilmesi gerektiği öngörülmektedir. Barış Pınarı Harekatı’nın meşruiyeti artmış, ABD ve AB ye karşı Türkiye’nin alternatif politikaları olduğu mesajı verilmiştir. Belki mutabakat hazırlanırken Fırat’ın batısı, Menbiç ve Tel Rıfat hariç düşünülmemiştir. Ancak, Türk ve Rus tarafları üzerinde anlaştığı takdirde ilave başka bir belgeye gerek duymadan Fırat’ın Batısında da söz konusu mutabakat çerçevesinde aynı faaliyetleri uygulayabilirler. Çünkü mutabakatta bölge olarak “Barış Pınarı Harekat Bölgesi Dışında Kalan” bölge belirtilmektedir.

İmzalanan mutabakatın olumsuz yönlerine ve sonuçlarına bakacak olursak; YPG, ABD ile yapılan mutabakatta da olduğu gibi yine tarif edilmemiş ve mutabakatın hemen sonrasında Rus üst düzey yöneticileri tarafından YPG’li terörist ile yapılan video konferans neticesinde YPG’nin siyasi desteğinin arttığı öngörülmektedir. 10 km’de derinliğe kadar Rusya ile ortak devriye yapılacaktır. Ancak YPG’nin 30 km’lik bölgenin dışına çıkacak olması, geriye kalan 20 km’lik bölgede Türkiye’nin müstakil hareket edebileceği anlaşılmaktadır. Ancak açık değildir. Ayrıca Barış Pınarı Harekatı 32 km’lik bölgeyi, Rusya ile yapılan mutabakatta ise 30 km’lik bir derinlikten bahsedilmektedir. Söz konusu iki km önemsiz gibi görünebilir. Ancak, sanki bu mutabakatta M4 Karayolu güvenli bölgenin dışında bırakılmış gibi durmaktadır.

Mutabakat ve anlaşmalarda genel olarak askeri kuvvet olarak ilgili ülkelerin Silahlı Kuvvetlerinin unsurları belirtilir. Ancak bu mutabakatta, özellikle Rusya Sınır Polisi ve Suriye Sınır Muhafızları ibaresi kullanılmıştır. Halbuki devriye maddesinde böyle özel herhangi bir ibare yoktur. O zaman akıllara şu soru gelmektedir. Acaba Rusya ve Suriye burada kendi silahlı kuvvetlerinin organik kuruluşunda olmayan başka grupları mı kullanacaktır? Rusya’nın burada neyi kastettiği tam olarak anlaşılmamıştır. Ancak acaba Suriye burada, YPG’li teröristleri kendi ordusu içine alarak, üniforma değiştirtecek ve öyle mi kullanacaktır? Bu konunun ileriki günlerde netleşeceğini düşünüyoruz.

Sonuç olarak gelinen aşamada hem ABD, hem de Rusya ile mutabakatlar yapılması, Suriye’de kontrolün yaklaşık dört ayrı ülke tarafından sağlanacak olması, sorunu daha da kaotik bir duruma getirmiştir. Ayrıca bölgede, YPG, DAEŞ ve HTŞ terör örgütlerinin faaliyetlerini göz önünde bulundurduğumuzda sorunun karmaşıklığı daha iyi anlaşılabilir. Karmaşık sorunların çözümü basit olmalıdır. Aksi takdirde, siz problemin bir parçası olur ve istediklerinizi elde edemezsiniz. Buna göre; Türkiye artık soruna biraz daha genel bakmalı, Suriye Krizinin başlangıcından beri belirlediği, kendi askeri ve siyasi hedeflerini gerçekleştirecek konularla ilgilenmeli ve bir an önce Suriye Hükümeti ile temas kurmalıdır. Çünkü anlaşıldığı kadarıyla Esad Hükümeti, yeni mevziler elde ettikçe, Türkiye’ye karşı zorluk çıkarabilir. ABD’nin IŞID’i bahane ederek YPG/PKK’ya desteği sürdürmesi, İsrail’i koruma adına petrol bölgesi olan Deyri Zor bölgesinde bir terör devletine yeşil ışık yaktığı değerlendirilmektedir.

Rusya’nın genel anlamda yaklaşımına baktığımızda ise, Suriye krizini mümkün olduğunca uzatmaya devam ederek, Türkiye’yi kendisine yakınlaştırmayı, ABD ve AB’den ise uzaklaştırmayı hedeflediği öngörülmektedir. Dolayısıyla bundan sonra Türkiye-Rusya ilişkileri ABD ve AB’nin politikalarına bağlı olarak gelişecektir. Bu nedenle Suriye’nin yanında, Doğu Akdeniz, F-35, NATO ve bazı bölgesel konularda kırılmalar yaşanabilir.”