Dr. Kamil KANIPEK; "Kültür Endüstri"sinin önlenemez yükselişi devam ediyor.

Haberler

GAÜ'DEN

Dr. Kamil KANIPEK; "Kültür Endüstri"sinin önlenemez yükselişi devam ediyor.

Medya ve özellikle televizyon yayınlarının; Artık, toplumsal eleştirilerin ana konularından birisi olma kavramı ile popüler kültürün üretilmesinde ve yayılmasındaki  olumsuz etkilerine yönelik bir diğer eleştirel yorum;  Girne Amerikan Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Dr. Kamil Kanıpek tarafından yapıldı.

Dr. Kanıpek; Özellikle televizyonun yarattığı popüler kültür ürünlerinin, gerçek kültürün karşısındaki en önemli tehdit unsuru olarak algılanmasına yönelik 1960`lardan bu yana sergilenen akademik yaklaşımın çok daha güçlü savunulma ihtiyaçlarını, kaleme aldığı makalede hatırlattı.

Kanıpek,  özellikle;  başta "Kültür Endüstrisi" kavramını ilk kez ortaya koyan Alman felsefeci, toplumbilimci, bestekâr ve müzikbilimci, Theodor  Adorno`nun 1960 larda detaylı olarak ileri sürdüğü referanslarlardan da yola çıkarak; Yeni nesillere değersiz, anlamsız kültürel değerlerin aktarımının yollarını açabilmekte ve bazı durumlarda da yeni nesillerin değersiz kültür ürünlerini talep etmelerine yol açan "Kültür Endüstri`sinin önlenemez yükselişine tanıklık etmeye devam edildiğine işaret etti.

Girne Amerikan Üniversitesi İletişim Fakültesi`nin özellikle, "Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü Ana Bilim Dalı" öğrencilerine yazı yorumunda seslenen Dr. Kamil Kanıpek; " Kültür, zamanla ve çeşitli yollarla öğrenilebilecek toplumsal bir unsurdur. İnsanın sosyal bir varlık olması ve sosyal bir alanda yaşaması kültürü öğrenmesini gerekli kılmaktadır. Kültür, sosyal ilişkiler ve üretim ilişkilerinden doğan, iletişim süreçleriyle gelişip ilerleyen genellikle dinamik bir yapıdır diyebiliriz. Smith’in (1996) de ifade ettiği gibi kültür, insanın sonsuz gerçekliğine yönelik ilişkilerinin sembolik anlamlarını içermekte ve bu semboller, aslında toplumsal bir ihtiyaç olan bütünlüğü de sağlamaktadır. Kültürel değerler kendi başlarına oluştukça kültürün özü çerçevesinde şekillenebilirken, toplumun iç dinamikleriyle toplumsal pratiklere dönüşebilir. Kültürün tarihsel bir süreç olma özelliğinin bulunduğu söylenebilirken, aynı zamanda yeni nesillere aktarılabilen, maddi kültürel değerlerin değişimine bağlı dinamik bir yapısı da bulunur. Diğer bir yaklaşımla, kültürün işlevsel olduğu ifade edilebilirken bireylerin birbirleriyle iletişimini de sağlamakta olduğu ki; bu özellik, toplumlardaki yeni nesillerin de kültürel gelişimleri üzerinde görülebilir. Kültürel değerler, toplumsal bütünlüğün, varlığın ve devamlılığın sağlanmasında önemli rollere sahiptir. Örfler, adetler, gelenekler ve görenekler gibi sosyal normlar, toplumsal yaşamın sürekliliğini devam ettiren, düzenleyen yazılı olmayan kurallar bütünü olarak düşünülebilir. Diğer taraftan; toplumsal veya bireysel olaylara yönelik tavırlar ve akrabalar arası ilişkiler, komşuluk ilişkileri, imece, törenler, evlenme gelenekleri gibi olgular genelde toplumun geleneksel kültürünü ifade etmektedir. (TC. MEB, Anadolu Halk Kültürü, 2011)

 Elbette;  geleneksel kültürün toplumdan topluma farklılık gösterebildiği, ancak yine de toplumun özünü oluşturan bir yapıya sahip olduğu söylenebilir.

Kültürün yayılması ve devamlılığı için iletişim, dil ve semboller vazgeçilmez unsurlardır. Kültür, iletişim başta olmak üzere kitle iletişim araçlarıyla yeniden üretilebilmekte, tekrarlanabilmekte, değişebilmekte ve yayılabilmektedir. Medya, yayınları ile kültürel değerleri tasvir edebilmekte, insanların kültürel gelişimleri üzerinde rol oynayabilmektedir. Günümüzde kültürün, onu yoğun bir şekilde kullanabildiği gözlenen medya, kültürün değişikliğe uğramasında, kültürün tüketilebilecek bir meta olarak sunulmasında etkili olabilmektedir.

"Kültür Endüstrisi" kavramını ortaya atan Adorno’nun da belirttiği gibi; toplumsal dönüşümle birlikte her şeyin endüstrileşmesi ile kültür endüstrisi de ortaya çıkmıştır. Kitleler halinde yaşayanlar için, kitlesel tüketimi gerçekleştirebilecek kültür ürünleri üretilmektedir. Medyanın ve özellikle bir kültür taşıyıcısı olduğu kabul edilen televizyonun; ülke sınırlarını aşan yayınlar yapması, televizyonun yine önemli bir kültür alış-veriş aracı olmasındaki önemini artırdığı söylenebilir. Geleneksel kültürün toplumsal iletişimi artırabilen birçok yönünün bulunduğu düşünülebilir. Popüler kültür ise tersine, sosyal iletişimi azaltıcı etkilerde bulunabilir. Adorno’nun “İnsanların birbirine yakınlaştığı meyhaneler ve kahvehaneler, renkli film tarafından bombalardan daha keskin bir biçimde yerle bir ediliyor” biçimindeki sözleri, popüler kültürün iletişime olan etkilerine önemli bir göndermede bulunuyor.

Dolayısıyla denilebilir ki; Günümüzde de dikkat edilirse, popüler kültür olarak tanımlanabilen bazı programlarda çoğunlukla belli bir kültür üretiminin yapılmadığı görülmekte, bireylerin anlık duyguları ve zevkleri tatmin edilmeye çalışılmaktadır. Kültür endüstrisinin rant için çoğunlukla kültürel anlamda değerli sayılmayan veya anlamlı olmayan, toplumun sorunlarına çözüm üretmeyen popüler kültür ürünleri ürettiği gözlenebilir. (Gans 2005)

Günümüze baktığımızda; aynılaşan dizi formatlarından ve içeriklerinden söz edilebilir. Genellikle işlenilen konular, popülerleşmiş `şey`lerdir. Diğer yandan, yeni çıkan bir klibin; genellikle kısa vadede ortadan kaybolabildiğini ya da başka şeyler ile popüler olduğunu görebilmekteyiz. Popüler kültürün, çoğunlukla kitle toplumunun gündelik zevklerini tatmin etmek için sunulduğu ifade edilebilirken, gerçek sanat ve kültür ürünleriyle pek bir ilişkisinin bulunmadığı anlaşılabilir. Popüler kültür, çoğunlukla televizyon sayesinde birbirini kopyalar biçimde, fazla sanatsal veya kültürel değer taşımadan yayılma çabası içerisindedir. Adorno’ya göre, bu noktada endüstrinin ürettiği kültürel ürünlerin özgün olma veya yapılarındaki uyumdan ziyade,  piyasada gerçekleşen değerleriyle üretilmeleri söz konusudur. Yani popüler kültür ürünleri, piyasada ve medyada yer buldukça, diğer bir ifadeyle maddi getirisi sürdükçe değer bulabilmektedir.

Tüketicilerin tercih etmediği herhangi bir ürün pazardan kalkmaktadır. Gerçek sanat ve kültürel ürünlerin veya bu işle uğraşan kişilerin, tarihsel süreç içerisinde bir kenara itilip unutulabildiklerini görebiliyoruz. Nice sinema sanatçıları, ses sanatçıları, gerek ülkemizde gerekse Türkiye’de olsun popüler kültür ürünleriyle yarışmakta ve hayata gözlerini yumdukları anlarında bile yalnız kalabildiklerini gazetelerin köşelerinden okuyabilmekteyiz. 

 Yine popüler kültür programları haline geldiği söylenebilen, evlilik programlarının aile yapısı ve evlilik kurumuna verdiği zararlar ile kadın ve erkek tasvirinin maddi değerler başta olmak üzere çoğunlukla olumsuz resmedildiği çokça tartışılmış, daha başka nedenlerle de yakın zamanda yayından kaldırılmıştır. Programlar incelendiğinde; bazı katılımcıların program sürecinde ortaya çıkan özelliklerinin! kültür endüstrisi tarafından nasıl metalaştırılabildiği görülebilmiştir.

Medyanın maddi kaygıları düşünüldüğünde, popülerleşen ve tüketimi artırdığı varsayılan bir takım unsurların reytinglerle paralel işlediği anlaşılabilir. Adorno’nun deyimiyle; "bir metanın kullanım değerinden çok piyasadaki değerine göre ürünler üretmesi" söz konusu iken, kültür endüstrisinin çoğunlukla toplum için kültür üretmediği, kar güdüsünün ön planda tutulduğu söylenebilir.

Toplumumuzun özünü oluşturan, toplumsal varlığımızın da gelecekteki yerini belirleyen unsur kültürdür. Kültür zenginliktir. Kültür;  iletişimden doğar etkileşimle gelişir ve değişir. Kitle iletişim araçları ve özellikle televizyon, toplumun kültürel gelişiminde önemli rol oynar. Kültürel ve sanatsal değerlerin ve üretimlerin doğru biçimde gerçekleşmesi, toplumun ilerlemesine yön verebilir. Kültürün her yönüyle teknolojik çoğaltılmaması, standartlaşmaması ve seri biçimde değersiz üretime dönüşmemesi, kısaca popüler kültüre yenilmemesi dileğimi paylaşmak istiyorum." şeklindeki yazılı  ifadeleri kullandı.