GAÜ AKADEMİYENİ DR. ÖNDER, SURİYE KRİZİNİN, DÜNYA DÜZENİ ÜZERİNDE Kİ ETKİLERİNİ ...

Haberler

GAÜ'DEN

GAÜ AKADEMİYENİ DR. ÖNDER, SURİYE KRİZİNİN, DÜNYA DÜZENİ ÜZERİNDE Kİ ETKİLERİNİ ...

Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Ersoy Önder, Suriye krizinin dünya düzeni üzerindeki etkilerini değerlendirdi.
Önder, son günlerde yaşanan olaylara geriye doğru bir perspektif çizerek bakılması gerektiğini belirterek, Dünya düzeninin incelediği zaman; 1945’te 2. Dünya Savaşı’nın bitimiyle, bilindiği gibi büyük güçlerin iki kutuplu dünyasının söz konusu olduğunu ifade etti. 2. Dünya Savaşının bitimiyle Soğuk Savaş Döneminin başladığını bildiren Önder değerlendirmesinin devamında şunları söyledi;
“Bir tarafta ABD, daha sonra 2. Dünya Savaşı’nda kurulan NATO ülkeleri, diğer tarafta da yine 2. Dünya Savaşı’nın kazananlarından biri olan Sovyetler Birliğinin liderliğinde, Varşova Paktı vardı ve iki kutuplu bir dünya düzeni vardı. Bu 1991 yılına kadar bir şekilde devam etti. 1991 yılında Sovyetler Birliğinin yıkılmasıyla Dünya düzeyinde bir değişiklik oldu. Bir anda ABD hegemonik bir güç olarak ortaya çıkması ve 2001 yılına kadar olan on yıllık bir süreçte, soğuk savaş soğuk barışa döndü aslında. 2001 yılına kadar devletler; bir tarafta Amerika hegemonyası ve diğer devletler şeklinde bir düzen içerisinde devam ettiler. 2001 yılında yeni bir olay söz konusu oldu. 11 eylül olaylarıyla ABD’nin de aslında tek başına bir güç olmadığının, karışışında bir terör organizasyonunun söz konusu olduğunu gördük. Böyle olunca o zaman ki ABD Başkanı Bush’un yapmış olduğu bir açıklama vardı. ‘Ya siz bizimle berabersiniz ya da bize karşısınız” diye bir açıklama yaptı. Bütün devletleri bu şekilde yorumladı. Dolayısıyla 2001 yılında bir on yıllık periyotta terörle savaş periyodu başladı. 2011 yılına kadar bu dönemde Afganistan’da Irak’da çeşitli operasyonlar gördük ABD ile koalisyonda veya NATO ile beraber. Arap Baharı’nın başlaması 2011 yılında Suriye krizinin patlak vermesinde ise yeni bir düzen oluşmaya başladı. Tabi Sovyetler Birliğinin devam eden devlet statüsündeki Rusya’nın aslında gücünü arttırması bu dönemde ve Suriye krizinde etkinliğini arttırıyor olmasını izledik. 2011 yılından itibaren günümüze doğru geldiğimizde, Suriye üzerinde bir Sıcak Barış şeklinde adlandırabileceğimiz bir dünya düzenine gitmeye başladık. Sıcak Barıştan kastim, devletler artık birbirleriyle artık direk savaş yapmıyorlar ama gerek vekaletlerini kullanarak gerek ekonomik güçlerini kullanarak birbirlerine istedikleri yerlerde istedikleri şeyleri yaptırma çabasına gidiyorlar. 
Suriye Krizi üzerine baktığımızda; Rusya’nın durumu malum, Suriye hükümetini destekler bir konumda. Türkiye, İran ve Rusya burada aktivitelerini ve etkinliklerini arttırmış gözüküyor. Ama Türkiye burada Suriye hükümetinden mesafeli duruyor. Amerika’ya baktığımızda, Amerika ile Türkiye’nin bir türlü anlaşamadığını görüyoruz. Baktığımız zaman NATO’da aynı paktayız. Yani enteresan bir yapıya giden süreç izliyoruz. Bu on yıllık periyotlar devam ederse 2021 yılının kritik bir yıl olması beklenebilir. Yani toplumların ve devletlerin bu konudaki etkinliklerini arttırarak devam ettirmeleri gerekmektedir.
Türkiye’nin buradaki konumu çok önemli. Türkiye bir yandan Rusya ve İran ile beraber Suriye krizinde üçlü olarak hareket eden bir devlet. Bir yandan da Nato üyesi olarak; bir yandan Batı’nın, bir yandan da Amerika’nın müttefiki olan bir devlet. Aslında bu krizlerde en dengeyi sağlayabilecek konumda. Öte yandan Suriye Krizinde başta İdlip olmak üzere sonrasında da gerek Fırat’ın doğusu; gerek Fırat’ın doğusunda da bir güvenlik bölgesi kurma ihtiyacı olan bir bölge. Çünkü burada en çok güvenlik ihtiyacı olan ülke Türkiye. 
Putin ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olduğu son toplantıda, Adana Mutabakatı söz konusu oldu. Adana Mutabakatı aslında Suriye ile Türkiye arasında 1998 yılında yapılmıştır. Bu mutabakata göre Suriye topraklarındaki bütün terörist organizasyonlarının imha etme veya onların etkinliğini yok etme sözü var. Putin’in aslında söylemeye çalıştığı şey de buydu. 
Tabi bu süreçte ben Amerika’nın Suriye’den çokta çekilebileceğini düşünmüyorum. Politikasını kesinlikle değiştireceklerdir ve gözden geçireceklerdir. Çünkü bu çekilme buradaki bu üçlünün çok güçlenmesine sebep oluyor. 
Türkiye’nin konumuyla ilgili şunu söylemek lazım. Türkiye’nin Suriye, İsrail ve Mısır ile özellikle ilişkilerini biraz daha düzeltmesi gerekiyor. Suriye hükümeti ile biz bir türlü ilişkilerimizi düzeltemiyoruz. İsrail ile Filistin konusu üzerinden sıkıntılar yaşıyoruz. Mısır ile de aynı şekilde problemlerimiz var. Bu problemler Türkiye’nin politikalarını etkiliyor. 
Doğu Akdeniz’deki eski politikalarını bırakan bir Türkiye var. Eskiden Navtex denilen uygulamalar vardı. Belli alanları biz yasak bölge ilan ediyorduk. Oraya gemilerin girmesine engel oluyorduk. Şimdi bizim kendi araştırma gemilerimiz de doğalgaz aramaya başladılar. Buradaki faaliyetleri daha aktif hale getirdiler. Bu aktif politikaların sürdürülebilmesi gerekiyor. Bunun içinde diğer devletlerle ilişkilerimizin daha iyi hale gelmesi gerekiyor. 
Diğer ülkelerle bir komisyon oluşturup burada bütün ülkelerin menfaatine olacak şekilde bölge ilanını sağlamalıyız. Eğer onlar bu komisyona gelmez veya bu ilişkiyi düzeltmezlerse Türkiye o zaman kendi münhasır ekonomik bölgesini ilan eder ve gerekli araştırmalarını yapar. Bu şekilde olması daha uygun olur diye değerlendiriyorum.