‘YÜKSEKÖĞRENİM KABUK DEĞİŞTİRİYOR, KAMPÜS DIŞI ÖĞRENME ŞEKLİ GELİŞECEK’

Haberler

GAÜ'DEN

‘YÜKSEKÖĞRENİM KABUK DEĞİŞTİRİYOR, KAMPÜS DIŞI ÖĞRENME ŞEKLİ GELİŞECEK’

Girne Amerikan Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı olan Prof.Dr.Pınar Eraslan Yayınoğlu, iletişim eğitimiyle ilgili deneyimleri hakkında açıklamalarda bulundu. 
Teknolojik olanakların kullanılmasıyla giderek yaygınlaşan çevrimiçi öğrenme ve sanal kampus uygulaması üzerine yürüttükleri projeye de değinen Yayınoğlu, konu hakkında ülkemizdeki durumu değerlendirdi.
İstanbul Üniversitesinde çalışırken “sanal kampüs” olarak adlandırılan öğrenim ortamında, çevrimiçi derslerin verildiği bir Avrupa Birliği projesinde yer aldığını vurgulayan GAÜ İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Pınar Eraslan Yayınoğlu, yeni nesil öğrenme tarzının klasik öğrenim kurumlarını tehdit etmeye başladığını ifade etti. AB Erasmus+ fonu desteğiyle iletişim sektöründeki genç profesyonelleri geliştirmeye yönelik e-PROFMAN isimli projede, Slovenya’dan çevrimiçi eğitim veren ödüllü ve altyapısı güçlü bir fakülte ile İstanbul Üniversitesi ve Makedonya’dan bir fakülte arasında işbirliği yapıldığını belirten Yayınoğlu, projenin çevrimiçi öğrenme yapısını geliştirirken MOOCs (massive open online courses) tipi bir anlayışa yöneldiklerini belirtti. Bazı ülkelerde burada alınan derslerin kendi lisans programlarında sayılabildiğini söyleyen Yayınoğlu, “Mesela Makedonya sayabiliyordu. Türkiye ile Slovenya sayamıyordu, fakat bu daha ziyade genç profesyonellere yönelik bir programdı. Genç profesyonellerin arzu edebileceği tarzda bir sertifika programı olarak tasarlanmıştı” dedi. Söz konusu programın AB projesi olarak finansman desteği alması nedeniyle ilk dönem öğrencilerin ücretsiz okuduğunu vurgulayan Yayınoğlu, programda toplamda her ülkeden 20 öğrenci kabul etmeyi düşündüklerini, fakat daha fazla aldıklarını kaydetti.
“Kapasite sorunu, çevrimiçinde yok”
Çevrimiçi öğrenim ortamının avantajlarından bahseden Yayınoğlu, “Bu avantajlardan bir tanesi de fiziken var olan kampüslerde görülen kısıtlılığın, kapasite sorununun, çevrimiçinde hemen hemen olmayışıdır” dedi. Bu alanda asıl zorluğun her öğrencinin daha çok bire bir ilgi gerektirmesi olduğunu belirten Yayınoğlu, bu nedenle aslında hocaya düşen yükün daha ağır olduğunu vurguladı. Genç profesyoneller ve yeni mezunlara uygun bir eğitim planlamanın püf noktalarını keşfetmeyi, çevrimiçi dersler için gerekli teknolojiyi kullanma becerisini ve uluslararası işbirliklerini sağlayan bu tür projelerin akademisyenler için yeni ufuklar açtığını vurgulayan Yayınoğlu, Kıbrıs’ın eğitimdeki son durumunu da değerlendirdi: “Kıbrıs, özellikle Türkiye’deki devlet üniversitelerinde kendisine okuma imkanı bulamamış olan öğrencilerin alternatifi olarak doğdu, gelişti ve aslında çok da iyi, güzel bir proje oldu”. Dünyada yükseköğrenim alanında öğrenciyi çekme, cezbetme açısından büyük bir rekabet olduğunu belirten Yayınoğlu, uzak ve orta doğunun büyük ve genç nüfuslu ülkelerinin gençlerini kazanmaya çalışan farklı eğitim merkezleri olduğunu kaydetti.
“Geleneksel eğitim Kıbrıs’ta devam ediyor”
Kıbrıs’ın bu konuya iyi girdiğini ifade eden Yayınoğlu, “Şimdiki ortama baktığımızda, Kıbrıs’ta geleneksel yükseköğrenim modeline göre eğitim verilmeye devam ediliyor. Yükseköğrenim modelini en uzağa taşıyanı ABD’deki örneklerdir. ABD’de gerçekten başka bir kulvarda, başka bir anlayışla yapılıyor yükseköğrenim. Eğitim-öğrenimin amaçlarına nasıl ulaşılacağıyla ilgili başka bir yoldan gidiliyor” dedi. Avrupa’da bize göre daha çağdaş, yenilikçi bir yaklaşımın uygulandığını söyleyen Yayınoğlu, onun da ABD’deki ile eş olmadığını kaydetti. “Dolayısıyla ABD’yi dışarıda tutacak olursak, biz yine de bildiğimiz, oturmuş ve klasikleşmiş yükseköğrenim anlayışının iyileştirilmiş durumunu yaşamaktayız. Kampus ve sınıflarda artık sadece teorik bilgi aktarılmıyor, öğrencilerin iş yaşamında ihtiyaç duyacağı uygulama becerisi de kazandırılmak isteniyor. Ancak, yine de fiziki bir kampüse bağlılık esas burada. Öğrencinin de fiziki olarak o mekanda bulunması gerekiyor; sınıfa veya labaratuvara girmesi gerekiyor. Alışageldiğimiz bu ortamların sağladığı bir avantaj var aslında. Hatta bizim branşımız bunun önemini en iyi bilenlerden biridir. Yüzyüze, aynı ortamda olmanın gerektiği durumlardan söz ediyorum” diyerek geleneksel yükseköğrenim modelinin olumlu ve olumsuz yönüne değindi.
“Geçmişe göre daha farklı düşünmeye başladık”
Bugün artık yükseköğrenimde öğrencilerin bilgi ve becerileri nerede öğrenebildiği hakkında da daha farklı düşünmeye başladıklarını, sınıf ve kampus dışı ortamlarda edinilen yeterliliklerin de yükseköğrenim diplomasına yansıtılmaya eğilim olduğunu belirten Yayınoğlu, Avrupa Birliği yükseköğrenim alanı içinde bulunan üniversitelerin izlediği ve Bologna Süreci olarak bilinen eğitim-öğretim yaklaşımının artık bu evreye yaklaştığını vurguladı. Yayınoğlu şöyle devam etti: “Yani şu gerçek ki, yaşadığımız dünyada eğitim kurumunun dışındaki ortamlarda da mesleki bilgi kazandırabilecek öğretim ortamları oluşabiliyor. Türkiye, resmi anlaşmalarla kararlaştırıldığından zorunlu olarak, K.K.T.C. üniversiteleri ise rekabetten kopmamak için iyi bir model olarak gördükleri Bologna Sürecinin yükseköğrenim modelini izlemekle birlikte, bahsettiğimiz bu ikinci evreye henüz pek yaklaşmış değiller”
“İletişim alanından başlamak bir avantaj olabilir”
Televizyon ve radyo yoluyla yapılan açık öğretimin de sınıf dışı bir öğrenme seçeneği olarak yaygın şekilde görüldüğünü, ancak artık bilişim teknolojisinin de yardımıyla çok yönlü desteklenebilen uzaktan öğretim sayesinde derslerde etkileşimin mümkün olduğunu ifade eden Yayınoğlu, “tamamen uzaktan öğretim yoluyla çevrimiçi olarak verilen derslerin yanı sıra bir miktar karma eğitim faaliyetiyle tamamlanan bir programa Kıbrıs’ta iletişim alanından başlamak bir avantaj olabilir. Bilişim teknolojisinden yararlanmada en istekli sosyal bilimler alanı olarak çevrimiçi derslere yatkın bir öğrenci ve akademisyen profili söz konusu” diye sözlerine ekledi.
Açık öğretim olarak başlayıp bugün uzaktan öğretim olarak sürdürülen kampus dışı yüksek öğrenimin ayırdedici yönlerine de değinen Yayınoğlu, “Bu tür öğrenme ortamının içinde hem uzaktan öğretimde gördüğümüz, öğretenle öğretilenin çevrimiçi ortamda aynı anda, karşılıklı geldiği ve etkileşim içinde bulunabildiği seanslar var, hem de kendi kendine öğrenmesi için hazırlanmış bir dizi öğrenim materyali ve proje, tasarım, simülasyon, grup tartışması gibi tamamlayıcı faaliyet var. Öğrenci, tüm bu süreci yükseköğrenim kuruluşu tarafından bu amaca uygun hazırlanmış çevrimiçi bir platform üzerinden yaşıyor. İşte bunun adı artık sanal sınıf ve sanal kampus” diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Bu sürecin bir sonraki durağı, kitlesel açık çevrimiçi derslere dayanan öğrenme biçimi, yani MOOCs’tur. Bu noktada artık eğitim veren üniversite anlayışının ve varlığının da sorgulanacağı, bunun yerine, kişinin bilgi ve becerisinin, bir başka deyişle yetkinliklerinin onaylandığı, akredite edildiği bir mekanizmanın kurulacağı öngörülüyor”.

“İletişimciler için bir kapı oldu”
Sanal kampüslerde verilen eğitimler ile MOOCs türü öğrenim modelinin çok sayıda eğitim videosuna ihtiyaç duyduğunu ifade eden Yayınoğlu, bu durumun iletişimciler için bir iş kapısı olduğunu vurguladı. Yayınoğlu sözlerini şöyle bitirdi :“Ben bundan sonra iletişim uzmanlarının önemli ölçüde bu alandan gelir sağlayacağını düşünüyorum. Medya için içerik hazırlamak iletişimcilerin konusu. Ancak burada eğitim bakış açısıyla yönlendirilmesine, işbirliğine ihtiyaç duyulacaktır. Onlara da eğitim teknologları deniliyor. İki uzmanlık alanından gelenlerle oluşturulan ekiplerin önü açık. Ayrıca, gerçek multimedya; içinde metin, ses, video, illüstrasyon, fotoğraf ve animasyon bir arada bulunduran eğitim materyalleri de yine iletişimcilerin iş yolunu açıyor. Bu zincire bir de sanal gerçeklik ve arttırılmış gerçeklik uygulamaları ekleneceği, öğrenme materyallerinin bir ekip işi olarak yaratılacağı aşikar”.