GAÜ Öğretim Üyesi Gülcan, Dünya Kadınlar Günü ve Cinsiyet Ayrımcılığı ile İlgili ...

Haberler

GAÜ'DEN

GAÜ Öğretim Üyesi Gülcan, Dünya Kadınlar Günü ve Cinsiyet Ayrımcılığı ile İlgili ...

Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Nur Yeliz Gülcan katıldığı TV programında dünya kadınlar günü ve cinsiyet ayrımcılığı ile iligli açıklamalarda bulundu.

 

Katıldığı TV programında konuyla ilgili önemli açıklamalar yapan Nur Yeliz Gülcan, Dünya Kadınlar gününün ilan edilişi, tarih boyunca kadınlara uygulanan cinsiyet ayrımcılığı ve eşitsizliklere değinerek, kadınlara tanınan hakları tarihsel olarak değerlendirdi. Gülcan açıklamasında şunları söyledi,

 

1910 tarihinde Danimarka`nın Kopenhag kentinde Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler ardından, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart`ı "Dünya Kadınlar Günü" olarak kabul etmiştir.

 

Kadınlar tarih boyunca cinsiyet ayrımcılığı ve eşitsizliklerle karşı karşıya kalmışlardır. Kadınlar ve erkekler arasındaki farklılıklar sadece biyolojik temelli olarak açıklanamaz. Kadın ve erkeklerin toplumdaki rollerine baktığımızda çeşitli kültürler arasında büyük farklılıklar olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla bir toplumda kadın ve erkeğin toplum içindeki statüsünü ve rollerini toplumsal cinsiyet algısı belirler. Toplumsal cinsiyet, toplumların sosyal, ekonomik ve kültürel yapısına uygun olarak şekillenir.

 

Cinsiyet ayrımcılığı, toplumda kadınların temel hizmetlerden yoksun olması, fırsatlara ve kaynaklara ulaşmada eşit olmayan koşullar yaşaması, şiddete uğraması, siyasette ve çalışma yaşamında düşük oranlarda temsil edilmesi biçiminde tanımlanmaktadır. Bu bağlamda cinsiyet ayrımcılığı eğitim, ekonomi, siyaset ve sosyal yaşam alanında karşımıza çıkmaktadır.

 

Eğitim sisteminde cinsiyet ayrımcılığı, bireylerin cinsiyetleri yüzünden eğitim olanaklarından yoksun kalması biçiminde ortaya çıkmaktadır. Kadınların eğitimi, uluslararası insani gelişmeyi ölçmeye yarayan temel göstergelerden biridir. Geçmişe göre günümüz eğitim sisteminde doğrudan ayrımcılık büyük oranda ortadan kalkmıştır. Ekonomide cinsiyet ayrımcılığı işbölümünde ve ücretlendirmede karşımıza çıkmaktadır. Siyasi alanda ayrımcılık, kadınların karar mekanizmalarına katılımının engellenmesi sonucunda erkeklere oranla daha düşük temsil edilmeleri biçiminde ortaya çıkmaktadır. Sosyal yaşam bakımından kadına yönelik cinsiyet ayrımcılığının kapsamına; özgür davranma kısıtlılığı, giyim, konuşma ve davranışlara özen gösterme zorunluluğu girer. Sosyal yaşamda kadının ayrımcılığa uğradığı en önemli alan da şiddettir. Kadına yönelik şiddet bir şekilde kültür içerisinde inşa olmaktadır. Kadına karşı şiddet aynı zamanda bir insan hakları ihlalidir. Günümüzde de kadın eşin dövülmesi, cinsel istismara uğramsı vb olaylar süregelmektedir.

 

Ancak diğer taraftan cinsiyet ayrımcılığını önlemeye yönelik faaliyetler de yok değildir. Bu faaliyetler, 1960 sonrası güçlenen kadın hareketleri somut eşitlik talepleri ileri sürmüştür. Buna bağlı olarak anayasa ve yasalarda kadın ve erkek eşitliği doğrultusunda bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca, 20.yy’ın son çeyreğinde küresel bir hedef olarak kadın-erkek eşitliğini sağlamak uluslararası kuruluşların gündemine gelmiş ve Birleşmiş Milletler bünyesinde siyasal hareket halini almıştır. Uluslararası temel belge olan CEDAW (Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi 1979 yılında kabul edilmiştir. CEDAW 6 bölüm ve 30 maddeden oluşan bir belgedir. Türkiye de 1985 yılında buna taraf olmuştur. Bunların yanında, Kadınların siyasi partilerde yer alabilmeleri için kotalar konulması, dövülen Kadınlar” olgusu bir sosyal sorun olarak kabul edilip, kadın sığınma evlerinin kurulması, çalışan kadınlara doğum izni verilmesi gibi.

 

Geleneksel cinsiyet rollerinin değişiminde ailenin yanı sıra okul, din, medya gibi sosyal kurumlara da önemli görevler düşmektedir. Cinsiyet ayrımcılığı sadece ayrımcılığa uğrayan gruba yönelik değil toplumun bütününe yönelik bir sorundur. Şunu da unutmamak gerekir ki; toplumsal cinsiyet düzeninin kurulmasında sadece erkeklerin payı yoktur, çünkü sosyalizasyon sürecinde çocukları yetiştiren ve onlara bu anlayışı aktaran kadınlardır.